18 Şubat 2009 Çarşamba

DERELERİN KARDEŞLİĞİ MÜCADELESİ SÜRÜYOR

Şimdi aldığım bir başka haberi de vermiş olayım: Çayeli senoz vadisinde diğer bir proje olan Uzundere II projesinde de yürütmeyi durdurma kararı verilmiştir..Bildiğiniz üzere daha önce Uzundere I projesi durdurulmuştu.... Açılan davalarda geriye tek İkizdere Dereköy-Demirkapı Hes kaldı, umutla bekliyoruz... Av. Yakup Okumuşoğlu

Arkadaşlarımla çalışıyoruz. 10 yıl önce Fırtına'ya yaptırmadığımız HES ve mücadelemiz herkese örnek oldu. Hem kamuoyu oluşturma çabaları hem de hukuk mücadelesi bütün hızıyla sürüyor. Üstelik Artvin ve Rize'de 150'den fazla HES yapma çabasına karşı. İşimiz zor ve gücümüz yerinde...

Bölgemizi yaşanmaz bir hale getirecek olan Hidroelektrik Projelerine karşı son günlerde hukuki alanda alınan durdurma kararlarından sonra, Çevre Bakanı Veysel Eroğlu, SİT alanları ve Milli Park sahalarına yapılması gereken Hidroelektrik santralleri için gerekli şartların arandığını belirterek, ne kadar çevreden yana olduğunu göstermiştir. Çevre Bakanı Eroğlu “Milli Park alanlarında hidroelektrik santralleri yapılması söz konusu olduğu zaman zarar vermeyecek şekilde planlıyoruz.. Barajların SİT alanlarına yapılamayacağını belirtenlere de seslenen Bakan Eroğlu, “Bu konuda herkes aklını başına alsın. Boşuna santralleri engellemesin. Biz zaten önemli SİT alanlarına müsaade etmiyoruz. Ama bakıyorsunuz birisi bir dilekçe veriyor. Uydurma bir dilekçe, uydurma bir rapor. Bilen bilmeyen rapor yazıyor.” ifadelerini kullandı.
Çevre Bakanının, HES projelerinin yapılmasına karşı olan tüm yurttaşlarımızı hedef alan bu ifadelerine karşı Artvin, Rize ve Trabzon vadilerinin bileşeni “Derelerin Kardeşliği Platformu” basın açıklaması ile gerçekleri sunmaya devam etmiştir.

Derelerin Kardeşliği Platformu Basın Açıklaması
Basına ve Kamuoyunun Dikkatine
Doğu Karadeniz’in dünyada eşi benzeri bulunmayan doğal güzellikleri, endemik bitki örtüsü ve jeolojik yapısı, fauna ve florası ile bütünleşik bir yapıda; tarihi ve coğrafi konumu gereği dünya genelinde koruma öncelikli 200 alan arasında yer almaktadır.
Bacasız sanayi olarak değerlendirilen turizm için en önemli altyapıyı oluşturan bu özellikler, günümüzdeki global etkileşimler ve küresel ısınmanın etkisi ile geri dönüşümü olmayan bir değişim tehlikesi ile karşı karşıya kalmaktadır.
Söz konusu bu tehlikeler karşısında, küresel rant ve sermaye guruplarının gün geçtikçe daha da saldırganlaştığı günümüzde, suyun ve doğanın farklı etkilerle ticarileştirildiği ve çıkar odaklı proje ve çalışmalarla yok edilmeye çalışıldığı açıkça ortaya konulmaktadır.
Ülkemizin yer altı zenginliklerinin yanında en önemli yerüstü zenginlikleri ise bu endemik türlerin barındığı doğa harikası ormanlarımız, vadilerimiz ve derelerimizdir.
Uzun bir süreden beri, özellikle bölgemiz üzerinde planlanmaya çalışılan ve adına Hidroelektrik Santralleri projesi denilen bir paylaşım çalışması ile derelerimizden akan suların kullanım hakkı, bazı çokuluslu firmalar ile bunların bağlantısındaki çeşitli firma ve kuruluşlara verilmek istenmektedir. Bu çalışmalar ile sadece sularımız değil, doğal yaşam alanları da yağmalanmakta ve olumsuz çevresel etkilerle geri dönüşümü olmayan adımlar atılmak istenmektedir.
Bu kapsamlı ve rant hesaplı adımlar karşısında, Fırtına Vadisi’nde çeşitli çevre örgütlerimiz ve duyarlı insanlar ile hukuk adamlarımız öncülüğünde verilen mücadele; başta Fındıklı, İkizdere, Hemşin ve Çayeli’ndeki Vadilerimiz olmak üzere bölgemizdeki vadiler üzerinde yapılan HES projeleri ile mücadele de örnek oluşturmuştur. Bu mücadelelerin sonrasında başlatılan hukuksal çalışmalar bugün, bağımsız yargı organlarımızın vermiş olduğu kararlar doğrultusunda amacına ulaşmış ve ne kadar haklı olduğu bir kez daha kanıtlanmıştır.
Ülkemiz, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kuruluşundaki temel ilkelerin ışığında, aynı zamanda bir ‘Hukuk Devletidir’.
Demokrasinin temelini de oluşturan hukuk kuralları ve yasalar bir devleti ayakta tutan temel unsurlardır. Demokratik sistem nasıl herkes için gerekli ise hukuk kuralları ve Anayasal sistem tüm yurttaşlarımız için de aynı işleyiş çerçevesinde vazgeçilmez bir gerekliliktir.
Nitekim, Bölgemizde yapılması planlanan HES projeleri ile ilgili olarak verilen mücadele, bu ülkenin tüm yurttaş ve kurumları ile aynı haklara sahip olan yurttaş ve kuruluşlarımız tarafından, hukuk kuralları, yasal ve Anayasal düzenlemeler doğrultusunda yapılmış ve yapılmaktadır.
Mahkemelerimizin, Üniversitelerimizde bilimsel kariyere sahip bilim adamlarımızın, ilgili mevcut yasalar doğrultusunda hazırlamış olduğu rapor ve bilirkişi değerlendirmeleri sonucunda vermiş olduğu kararlar ortadadır.
Bu durum karşısında, Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu’nun yaptığı açıklamalar düşündürücü ve endişe vericidir. Sayın Eroğlu, ‘herkesin aklını başına alması’ konusunda haklıdır. Bu konuda kendilerini bir kez daha uyarıyoruz!..
Hiç kimse boşuna bir engelleme yapmamaktadır. Hiçbir şekilde uydurma bir dilekçe vermemekte ve uydurma bir rapor hazırlamamaktadır. Bilen bilmeyen rapor hazırlamıyor! Sayın Bakan, bu açıklamaları ile ülkemizin bir hukuk devleti olduğunu unutmuş, bilim insanlarını hiçe saymış, yurttaşlarını uydurma olarak nitelemiştir. Bağımsız yargı organlarının vermiş olduğu ‘durdurma’ kararlarını alaya alarak, mahkemeleri ‘birileri’ olarak nitelemiş, yasalar ve Anayasa doğrultusunda verilen kararları ‘art niyetli’ olarak değerlendirmiştir.
Sayın Bakan’ın bu konudaki açıklamalarını talihsizlik olarak değerlendiriyor ve bu açıklamaları konu hakkındaki bilgisizliğine veriyoruz. Ancak, Türkiye Cumhuriyeti’nin Çevre ve Orman Bakanı’nın bu şekilde bir değerlendirmede bulunmasını, bulunduğu makam ve konum ile bağdaştıramıyoruz.
Sayın Bakan, yapılan çalışmaları yasalara uygun olarak yaptıklarını ifade ederken, bütün bunları göz ardı etmektedir. Enerji gereksinimi ve bölgemizdeki HES’lerin enerji potansiyeli konusunda özellikle de Enerji Bakanlığı’ndan ilgili veri ve bilgileri almasını öneriyoruz.
Hidroelektrik Santralleri ile sularımızın kullanım hakkı bu çokuluslu şirketlere verilmektedir. Sularımız hiçbir zaman boşa akmamış ve akmamaktadır. Bu bölgenin ve ülkemizin sahip olduğu bu doğal zenginlik ve potansiyel, boşa aktığı zannedilen bu suların eseridir. Evet, HES’ler sularımızı yutmaktadır! HES’ler için söz konusu olan ‘cansuyu’ terimi bunun en açık göstergesidir. HES’ler bölgemize zenginlik kazandırmıyor, aksine bölgemizin zenginliğini yok ediyor! HES’lerde yüzlerce kişi değil, birkaç kişi çalışmakta ve söz konusu şirketlere akla hayale sığmayacak oranlarda rant sağlamaktadır.

Bizler, Derelerin Kardeşliği Platformu olarak, başta Rize olmak üzere Artvin ve Trabzon’daki vadilerimiz üzerinde, derelerimizi hedef alan bu projeler konusunda Sayın Bakan ve bu derelerin evladı olan Sayın Başbakan’ı bu konu üzerinde, yasalar ve Anayasamızdaki düzenlemeler ve bilim insanlarımız tarafından hazırlanan bilimsel raporlar ışığında gerekli ve yeterli bilgileri alarak bir kez daha düşünmeye davet ediyoruz.
Bunun yanında, demokratik sistemimizin işleyişi ve ‘hukuk devleti’ ilkelerimizin gerekliliği açısından bağımsız yargı organlarımız tarafından yasalarımız ve Anayasamızın öngördüğü yasal çerçevede, verilen kararların ivedilikle uygulanmasını istiyoruz.
HES’lerin Bölgemizin geleceğini karartmasına izin vermeyeceğiz.Derelerin Kardeşliği Platformu

Hiç yorum yok: