29 Ocak 2009 Perşembe

KIŞLADAĞ ALTIN MADENİ DAVASI SÜRÜYOR

Kışladağ Altın Madeni için açılan davada ilginç bir noktaya gelindi. Kışladağ altın madenin çalışması için idare hukukunun alt üst edilerek verilen açılma ruhsatının iptali davasının bu gün duruşması var. Saat 14.00'da Manisa İdare Mahkemesi'nde yapılacak duruşma için Av. Ali Arif Cangı dostum bir bilgi notu gecti. Yapılacak savunuda kullanılacak olan not aşağıda. Çevre konuları başta hukuk mücadelesiyle kazanılıyor.


MANİSA İDARE MAHKEMESİ SAYIN BAŞKANLIĞINA

Dosya No : 2008/806

Davacılar :
1. EGEÇEP (Ege Çevre ve Kültür Platformu) Derneği,
2. TMMOB Çevre Mühendisleri Odası,
3. TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası,
4. TMMOB Metalurji Mühendisleri Odası,
5. TMMOB Kimya Mühendisleri Odası,
6. Arif Ali Cangı, 7. Noyan Özkan; 8. Ömer Erlat; 9.Serkan Cengiz, 10. Muammer Sakaryalı, 11. Ertuğrul Barka, 12. Gürel Nişli, 13.Halil Erdal Tarı, 14. Oya Otyıldız, 15. Mehmet Şahin, 16. Erhan İçöz, 17. Erol Engel, 18. Birol Engel , 19. Gönül Kaya, 20. Öztan Küçük,
Vekilleri : Av.Arif Ali Cangı,
(Kendi adına asaleten, diğer davacılara vekaleten)

Davalılar : UŞAK İL ÖZEL İDARESİ MÜDÜRLÜĞÜ Uşak
Vekili : Av. Kemal Akıncı
Dava Konusu :
Uşak İli Ulubey İlçesi, Gümüşkol Köyü, Kışladağ Mevkiindeki Altın Madeni İşletmeciliği için Tüprag Metal Madencilik San. Tic. A.Ş.’ne verilen ÇED olumlu belgesinin iptali davasında Manisa İdare Mahkemesi’nin davanın reddine ilişkin kararının temyiz incelemesini yapan Danıştay 6.Dairesi’nin önce yürütmeyi durdurma daha sonra bozma kararı vermiş olmasına karşın, Çevre ve Orman Bakanlığı’nın 26.02.2008 tarihli yazısı ile madenin üretim faaliyetlerine başlamasının talimatlandırılması üzerine, Tüprag Metal Madencilik San.Tic. A.Ş. adına davalı Uşak İl Özel İdaresi tarafından düzenlenen 06.03.2008 tarihli, 86 numaralı, ALTIN MADENCİLİĞİ İŞLETMESİ VE PATLAYICI MADDE DEPOSU konulu birinci sınıf gayri sıhhi müessese İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatı’nın İPTALİNE karar verilmesi istemidir.

Dilekçe Konusu : Duruşma için


Kanunsuz Emire Dayanılarak İşlem tesis edilemez;

Davalı İdare savunmasında, “ne yapalım Çevre ve Orman Bakanlığı emir verdi, emri uygulamamız gerekiyordu” demektedir.

Dava dilekçemizde ayrıntılı olarak açıklandığı üzere, gerek savunmada söz edilen Çevre ve Orman Bakanlığı’nın 26.02.2008 tarihli 1530 sayılı yazısı ile verilen emir, gerekse dava konusu işlemle idare hukukunun ilkeleri alt-üst edilmiştir. İşlemlerde tek amaç, ne pahasına olursa olsun Kışladağ Altın Madenini çalıştırmaktır.

2577 Sayılı Yasanın 52.maddesi ne işe yarar?
Bilindiği gibi İdari yargıda, temyiz aşamasında yürütmeyi durdurma kararı verilmesi İdari Yargılama Usulü Yasası’nın 52.maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre; “Davanın reddine ilişkin kararların temyizi halinde, dava konusu işlem hakkında yürütmenin durdurulması kararı verilebilmesi 27 nci maddede öngörülen koşulun varlığına bağlıdır. 27. maddeye göre yürütmenin durdurulması kararının verilmesi için “idari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkansız zararların doğması ve idarî işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi” gerekmektedir. 52. maddede ayrıca “Kararın bozulması, kararın yürütülmesini kendiliğinden durdurur” kuralı yer almaktadır.

Olayımızda, Danıştay 6.Dairesi tarafından temyiz incelemesi sırasında “idari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkansız zararların doğması ve idarî işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi” koşulunun gerçekleştiğinden önce yürütmeyi durdurma kararı verilmiş ve temyiz incelemesi sonunda Manisa İdare Mahkemesi kararı bozulmuştur. Yasanın 52. maddesi göz önüne alındığında, Danıştayın bozma kararı davalı idarelerin yorumladığı gibi kendi verdiği yürütmeyi durdurma kararına ilişkin değil, davayı reddeden Manisa İdare Mahkemesi kararına ilişkindir. Danıştay tarafından BOZMA YERİNE ONAMA KARARI VERİLSEYDİ YÜRÜTMEYİ DURDURMA KARARI ORTADAN KALKARDI BOZMA KARARI, YÜRÜTMEYİ DURDURMA KARARINI ORTADAN KALDIRAMAZ.

Diğer yandan, İdari Yargılama Usulü Yasasının 52/4. maddesine göre, Danıştay daha önce yürütmeyi durdurma kararı vermemiş olsaydı bile 06.02.2008 tarihli bozma kararı yürütmeyi durdurma sonucunu doğuracaktı ve maden işletmesi Ağustos/2007’de değil, Şubat/2008’de kapatılacaktı. Bir başka deyişle; BOZMA KARARI, ÖNCEKİ YÜRÜTMENİN DURDURULMASI KARARINI PERÇİNLEMİŞTİR.

Bu konuda yapılan başvurulara ve uyarılara rağmen, davalı idare ve müşterek davalı altıncı şirket Danıştay kararını ETKİSİZ HALE GETİRMEK AMACIYLA önce kamuoyunda bir kısım medyayı kullanarak kararı çarpıtan bir propaganda başlatmışlar ve sonra HUKUKA açıkça aykırı işlemler tesis etmişlerdir.

Bilindiği üzere; T.C.Anayasası’nın 2. maddesi, T.C.Devleti’ni “sosyal hukuk devleti” olarak tanımlar, 138. maddesi de “…yasama ve yürütme organları ile İdare mahkeme kararlarına uymak zorundadır, bu organlar mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez..” der.

2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Yasası’nın 28. maddesinde de; “…Danıştay, Bölge İdare Mahkemeleri, İdare ve Vergi Mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idarenin, kararın tebliği tarihinden itibaren otuz gün içinde işlem tesis etmek ve eylemde bulunmak zorunda bulunduğu, aynı maddenin 4. fıkrasında, mahkeme kararların otuz gün içinde yerine getirmeyen kamu görevlisi hakkında, tazminat davası açılabileceği…” hükme bağlanmıştır. Ayrıca, Yargıtayın yerleşik içtihatlarına göre; ceza hukuku yönünden, yargı kararlarının gereklerini yerine getirmeyen kamu görevlilerinin eylemleri, keyfi davranma olarak nitelenerek, Türk Ceza Yasası kapsamında suç sayılmaktadır.”

Anayasanın 11.maddesine göre; “Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır”.Anayasanın 6. maddesinin son fıkrasına göre de “Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz”

Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında Çevre Bakanlığı’nın işleminin Anayasanın 138/Son, 2. maddeleri ile 2577 Sayılı Yasanın 28. maddesine aykırı olduğu açıktır. Yani kanunsuz bir emirdir. Anayasa’nın 137. maddesine göre; “Konusu suç teşkil eden emir, hiçbir suretle yerine getirilmez; yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz”.

“Kanunsuz emir” niteliğindeki Çevre ve Orman Bakanlığı’nın işlemi Mahkemece kesin ve yürütülebilir bir işlem olmadığına karar verilmiştir.

Davalı İdare, “bakanlığın emrini yerine getirdim” derken, Sayın Mahkemeniz 2008/805 E. sayılı dava dosyasında verdiği 17.06.2008 tarihli nihai kararında, Bakanlığın emri için “kesin ve yürütülebilir bir işlemin kurucu unsurlarını taşımadığı, sadece ilgili kuruluşlara devam eden bir dava hakkında bilgi veren” nitelikte olduğuna karar verilmiştir.

2008/805 E. sayılı dava dosyamızdaki karara karşı yapacağımız temyiz itirazları haklarımızı saklı tutarak, şu soruları sormak istiyoruz;

· Bakanlığın emri kesin ve yürütülebilir değilse, bu davanın davalısı hemen gereğini niçin yerine getirmiştir?
· Davalı İdare Bakanlığın emrinin bilgi verme niteliğinde olduğunu bilseydi, dava konusu işlemi yapacak mıydı?

Bu sorulara verilecek yanıt ne olursa olsun, adına bilgi veren bir yazı ya da kesin ve uygulanması gereken bir emir deyin, ortada bakanlığın bir kanunsuz emri bulunmakta ve bu kanunsuz emirle yapılan işlemin de hukuka uygun olmadığı açık seçik ortadadır.

Ortada yürütülebilir ÇED olumlu belgesi yoktur;

Yukarıda yaptığımız ayrıntılı açıklamalarda belirttiğimiz gibi; İdari yargılama Usulü Yasası’nın 52/4. maddesine göre Sayın mahkemenizin “ÇED olumlu belgesinin iptali isteminin reddine ilişkin kararı, dolayısıyla ÇED olumlu belgesinin yürütmesi durmuştur”. Bunun aksinin değerlendirilmesi halinde yasanın bu hükmü yok sayılmış olacaktır.

Ortada yürürlükte olan bir yasa varken, üstelik temyiz incelemesi bitmeden önce yürütmeyi durdurma kararı verilmiş olması nedeniyle, ÇED olumlu belgesinin yürütmesi durmuştur.

Özet olarak, dava konusu işlemle, anayasanın ve yasaların sayılan temel düzenlemeleri, yerle bir edilmiştir. Bu işlemlerle davalı idare bir kez daha hukuk devleti ilkesini tanımamıştır. Hukuk Devleti ilkesinin olmazsa olmaz koşulu, yönetimin idari işlem ve eylemlerin hukuksal denetimini yapan yargı kararlarına eksiksiz ve gecikmeden uymasıdır. Yargı kararının uygulanmadığı, arkasından dolanıldığı ve etkisiz hale getirildiği bir durumda hukuk devletinden ve hukukun üstünlüğünden söz edilemez.

Anayasa Mahkemesi, anayasaya aykırı dedi;

Anayasa Mahkemesi 15 Ocak 2009 tarihli kararı ile http://www.anayasa.gov.tr/general/haberdetay.asp?contID=655

5177 Sayılı Yasa ile değiştirilen Maden Yasası’nın 7.maddesinin birinci fıkrasını Anayasa’ya aykırı buldu ve iptal etti ve kararın resmi gazetede yayımlanmasından başlamak üzere bir yıl sonra yürürlüğe girmesine karar verdi.

Anayasa Mahkemesi kararının anlamı nedir?
Yasa, madencilik sektörüne; Anayasa ve uluslararası çevre sözleşmelerine aykırı olarak dilediği yerde dilediği şekilde maden işletme olanağı sağlıyordu. Türkiye’nin kültür ve tabiat varlıklarının korunması için gerekli olan ÇED Yönetmeliği (halkın katılımı ve duyarlı alanlar) ve GSM Yönetmeliği ve diğer koruma mevzuatı dışlanmış, Bakanlar Kurulunun çıkaracağı bir Yönetmelikle ‘’çevre ve insan sağlığı’’ by-pass edilmişti. İptal edilen yas ile Kelebek vadisinde, Fırtına Deresi’nde, Kapadokya’da, Ayasofya’nın bahçesinde maden işletmesi yasal olarak mümkündü. Yasa değişikliğine dayanılarak, 2005/9013 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla çıkarılmış ve 21.06.2005 tarih ve 25852 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş olan Madencilik Faaliyetleri İzin Yönetmeliği’nin yasal dayanağı kalmamıştır, hemen iptal edilmelidir. Madencilik Faaliyetleri İzin Yönetmeliğine dayanılarak verilen madencilik izinlerinin (Bergama-Ovacık, Efemçukuru, Kışladağ vb) tamamı geri alınmalıdır. Anayasa Mahkemesi kararı ile dava konusu işlemin hiçbir dayanağı kalmamıştır.
Sonuç olarak;
Hukuk devleti ilkesini hırpalayan, zayıflatan hukuksal güvenliği ortadan kaldıran bu tür uygulamalara izin verilmemelidir. Davamızın kabulüne karar verilmesini diliyoruz.


Davacı ve Davacılar Vekili
Av.Arif Ali Cangı

Hiç yorum yok: