24 Ocak 2009 Cumartesi

TOPLUMSAL MUHALEFETİN SAHNESİ, BEYOĞLU'NDA HANTAL FİKİRLER...


Beyoğlu toplumsal muhalefetin sahnesidir. Bu günlerde bu platforma yönelik değişik kesimlerin üzerinde hiç düşünülmemiş anti demokratik girişimleri var. Aklımıza geleni hemencecik fikir sanmadan iyice düşünmeli...
Yerel yönetimlerin ve bu bağlamda bütün kamu yöneticilerinin; ister seçilmiş, ister atanmışlardan olsun dikkate alacakları bir yön var artık. Bunu bilenler de bu işarete dikkat ederek işbirliğiyle işgüzarlık arasındaki bıçak sırtını gözeterek çalışmakta. Sözümüz sivil toplum örgütlerinin, yerel derneklerin, esnaf derneklerinin ve meslek odalarının katılımı üzerine... Söz, yetki ve karar aşamalarının; bütünlüklü olarak şeffaf ve katılımcı bir düzeyde gerçekleşebilmesinin, -paydaşlarıyla birlikte- sahici ve kalıcı etkilerini gözetmek için çağdaş dünya artık bir araya gelmeyi ilke edinmiş durumda.
Bu durum Türkiye'de de böyle (gibi)... Çanakkale, Denizli, Eskişehir, Muğla, Samsun, Adana, Mardin, Edirne, Diyarbakır, İzmir ve İstanbul'un önemli beldelerinde ve büyükşehirlerinde işbirliğine açık kamu yöneticileri var. Sanırım sivil toplum çalışmalarında ortak aklı öngören gönüllülerle, söz konusu yöneticilerinin başarılı örnek projeleri bütün ülke yüzeyinde demokratik bir açılımın da önünü açacak...
Beyoğlu'nda '89'dan beridir etkinlik sürdüren ve hatta üç kez sönümlenen ama daima küllerinden doğan bir Beyoğlu Platformu deneyimi var. Bu deneyimin bütün bileşenleri 20 yıllık tarihi sürecin her aşaması ezbere bilir. Belediyelerde yöneticilik yapanlar, akademi dünyası ve basından dostlar da bu sürecin gelişim seyrinin tanıklarıdır...
Ama hâlâ 'ben bilirimci' ve 'biat edenleri seven' yöneticiler var. Birkaç işbirliğinden sonra işin sırrını kapıyor ve bildiklerini okumaya başlıyorlar. Beri yanda da en başarılı örnekleri, gönüllü emek üzerinden onların önüne süren ve sürdürmeye aday insanlar var. Daima varlar. Bilgileri, bunu paylaşma niyetleri ve yaptıklarıyla yapacaklarının garantisini veren sivil toplum gönüllüleri. Bu duruma ülke yüzeyinde; özellikle taşra ve varoşlarındaki belde yöneticilerinden örnek vermek çok olası. Ama Beyoğlu'ndaki söz konusu girişimi akıl edenler, sadece kendi akıllarına güvenmeyi önceliyorlar. Ya da kendi olanlarla işbirliği yapmayı...
Bugünlerde bu yazıyı ilgilendiren önemli bir gelişme var. Beyoğlu herkesin bildiği gibi demokratik muhalefetin sesini barışçı eylemleriyle duyurmaya çalıştığı önemli bir alan. Basın açıklamaları ve sonrasında yapılan kimi yürüyüşlerle; hatta söz konusu yürüyüşlerdeki renkli görüntüleriyle hepimizin hayatında önemli bir mecra, Beyoğlu... Elbette ve kesinlikle niyeti bozuk kesimler de bulunabiliyor bu ortamda. Pek çok öznel etmen kadar, yaşadığımız tarihin gergin ilişkilerinin yeterince çabuk kavranamaması ve söz konusu hukuka ve verilmiş sözlere uygun davranmayı günlük hayatın gereklerinden sayamayanlar var... Gözünü karartanlar çok olabilir, konumuz onlar değil... Çoluk çocuk demeden, cadde ve sokakların elverişsizliğini zerre kadar düşünmeden birbirini böcek gibi görmeye aşina kesimlerden söz ediyoruz... Protesto etmeye niyetli pek az bir kesimde bunu görebilmek ne yazık ki mümkün. Ve emniyet unsurlarında da... Irak savaşına gidecekmiş gibi bombalarıyla ve makinalı tüfekleriyle halkın arasında katılan emniyet de yeterince emniyetli değil...
Caddeye eğlenmeye ya da alışverişe gelenlerin odaklanmasının bozulabileceğini söyleyen kesimler harekete geçti bugünlerde. Resmi makamlarla 'sivil' makamlar bir araya geliyor ve yasaların serbestlik öngörmesine karşın; göstericilere ücra bir yer göstermeye çalışıyorlar... Bunu demokratik bulmuyorum. Trafik kazaları oluyor diye yola çıkmayı yasaklamak gibi akıllara seza benzetmeyi düşünürseniz, öneri aynen böyle bir şe. Bizden uzak olun da, nereye giderseniz gidin deniyor...
Bu söylem doğru değil. Tarihi boyunca eğlence, ticaret ve kültür hayatının kalbi olmuş Beyoğlu'nun yeni misyonunu keyfekeder yöntemlerle dönüştüremezsiniz... Katılımcılık, herkesin konuya ilişkin sözünü söylemesi lazım. Ya da başka bir deyişle; herkesin sözünü 'mutlaka' söylemesi lazım ve bunun için de çaba göstermesini bilmeliyiz...
Çünkü barışçı olmayan ve dükkanların yakılıp, yıkıldığı hayli kötü bir tarihi de Beyoğlu'nun... 6-7 Eylül olaylarında başıbozuk halk katmanları, dedikodu ve kışkırtıcılar üzerinden azınlıklara saldırmış ve kendince düzeni korumuşlardı...
Başbakan Erdoğan'ın 'pompalı tüfek sahibi vatandaş' üzerinden kurduğu meşruiyetin açağı yol kazası taa buralardan geliyor. Aklımıza geleni hemen fikir sanmadan, aklıselim içinde düşünelim...

Hiç yorum yok: