16 Şubat 2009 Pazartesi

SOLCULARIMIZIN NOSTALJİ MERAKI?!.. FATSA...

Bir 'halk komitesi' kurup, Park Oteli'nin 11 katını kestirerek, hemen yanında görünen Alman Konsolosluğu hizasına indirmiştik. Ön plandaki güzel vapurlarımızla geçerken gözümüze batmasın deyu :-)

‘Yine mi Fatsa?’nın yanıtı
‘Daha çok Fatsa’ mı olmalı?


Peki, ‘Daha çok Fatsa’ diyoruz. Kabul. Ama ‘Daha çok Hopa, Daha çok Geçit, Daha çok Bahadın’ da denebilirdi. Hatta yazının devamında yazacağım gibi kimi mücadele alanları ve buralardan öğrendiklerimizden yaptığımız çıkarsamalarla, ‘Daha Çok Mücadele, Daha Çok Dayanışma’ diyebilseydik…

Bir hayaleti yok edebilmenin tek yolu vardır; gerçeğini var edebilmek… Yoksa, ders çıkaracağımız bir mücadele alanı göğsümüze taktığımız tek madalya olarak ömrümüzün sonunu buluruz… Hepi topu dokuz ay süren Fatsa Belediyesi deneyimi de böyle bir gerçeklik artık… Peşimizi bırakmıyor… Çünkü başka bir gerçekliği gün yüzüne çıkaramıyor; hatta buna ilişkin birlik ve dayanışmayı örme gücümüzü bir araya toparlayamıyoruz. Toplamıyoruz. Buna niyetimiz de yok… Mecburen Fatsa, ışıtabildiği kadar önümüzü aydınlatmaya çalışıyor. Bilirsiniz, yıldızların cılız ışıkları milyonlarca yıl once sönümlenen gezegenlerin bize ancak ulaşabilen ışıklarıdır. Fatsa’nın ışığı da böyle oldu artık. Işığı güçsüzleşiyor. Yeni deneyimleri hayata geçiremedikçe, 30 yıldır başka ‘fener’ bulamıyoruz kendimize…


Tam da ‘Sevgililer Günü’ne denk gelen bir yazı yayımlandı BirGün’de. Sevgiliye sevgi sunar, gibi... Hade Türkmen imzası ve ‘Çamuru Fatsa Temizler’ başlığıyla… Şöyle diyor yazar; “Bugün gökdelen desenli ‘dünya kenti’ kıyafeti giydirilmeye çalışılan kentlerimizde belediye başkan adayları hâlâ ‘çamur siyaset’i yaparken, yıllarca çekilen çamur eziyetini dört günde sonlandıran çalışma, Fatsa Belediyesi denilince belki de en çok akla gelen örneklerden biridir… Yerel yönetimler ve belediyecilik deyince birçoğumuzun aklına hâlâ sadece dokuz ay sürmesine müsamaha gösterilen Fatsa Belediyesi deneyimi geliyor. Hatta bazılarımız bu çağrışımdan sıkılıp ‘Yine mi Fatsa?’ serzenişlerinde bulunabiliyor. Ancak bugün yaşadıklarımızın karanlığı içinde kaybolmamak ve ‘TINA (There Is No Alternative-Alternatif Yok) Sendromu’na kapılmamak için, elden geleni ardına koymayan ‘totaliter demokrat’ rejimlerin söylemleri karşısında Fatsa bir fenerdir. Dolayısıyla ‘Yine mi Fatsa?’ benzeri sorulara ‘Daha çok Fatsa’ cevabını sunma hakkımız var.”

Dört günde çamur temizlenmiş… Bu belediyenin işi değil miydi; zaten dört günlük çamurmuş… Bir ana cadde ve onu kesen birkaç sokaktan oluşan küçük bir beldede bu çamur duruyorsa ayıp… Dört günde temizlenebilirdi, temizlenmiş. Marifet falan yok ortada…

Hade Türkmen devam ediyor: “Bu yazı 1979-80 yıllarında Fatsa’da yaşananları aktarmaktan ziyade bugün vatandaşı müşteri olarak gören, piyasanın içinde kamusunu kaybetmiş, ‘katılımcılık’, ‘demokrasi’ gibi kavramları dekor olarak kullanıp projelerini dayatan, yaşam alanlarını üretmek yerine yok eden anlayışa taban tabana zıt bir anlayışın ütopik değil gerçekleşebilir olduğunu göstermeye çalışmak üzerine kurgulandı. Yapar mıyız?.. Yaparız”

Yapamayız. Solcular bir konuda birlik olamazlar; bunu gördük ve ne yazık görmeye devam ediyoruz. Birlik ve dayanışma solcuların meşrebine uygun değil… Kumpas ve kıskançlık daha ziyade benimsenen kötü yönlerimiz… Monoblok yapılarda, ‘benmerkezci şeflikler’ sürecinde ve merkezden bir milim etrafına çıkamayan iradede demokrasi bulmayı ummak hayal. Bu nedenle biz solcularla olmaz; yapamayız, yapmayız; yapana da engel oluruz…

“Halkın söz, yetki ve karar sahibi olması için çalışılan Fatsa’da Terzi Fikri’nin belediye başkanı seçilmesi elbette bir seçim tesadüfünün sonucu değil, uzun bir mücadele sürecinin ürünüdür. 1960’lardan itibaren bu Karadeniz ilçesinde sol hareketler taban bulmuş, farklı konular etrafında bir araya gelinmiş ve doğal olarak en önemli mücadeleler, sınıf çatışmasının yaşandığı fındık üretimi alanında verilmiştir. 1970’lerin sonunda fabrikalarda işçiler grevdeyken, fındık çiftçileri ve işçileri de tüccar sömürüsüne karşı meydanlardadır. Mitingleri örgütleyen ve meydanlarda üreticilere ve işçilere seslenenlerden biri de Fikri Sönmez’dir.”

Ne yazının tamamıyla ne de bu satırlarla ilgili söyleyecek olumsuz bir sözümüz yok. Böyle bilinsin, isterim… Derdim, nostaljiye kapılıp, hayat boyu kapaklanmamız üzerine… Mücadele geçmişi de Terzi Fikri de mümtazdır, saygındır. Ama üzerine bir taş daha koymazsanız; ya da mitoslaştırır, taşın altına elini sokanların mücadelesini görmezden gelirseniz, hayalet peşinizi bırakmaz…

“Fatsa’da yeni bir dönem başlar. Yeni yönetimin yaptığı ilk iş her mahallede halk komitelerini örgütlemektir. Seçilmiş kişiler olmalarına rağmen muhtarlara olan güven zedelendiğinden mahalle-belediye arasındaki ilişkinin onlar vasıtasıyla kurulması mümkün değildir, ancak muhtarlar da komite seçimlerine katılmakta özgürdürler. Sonunda ülkücüler dışında her siyasi görüşten kişinin katıldığı on bir tane halk komitesi kurulur. Her komite kendi bölgesinin sorumluluğunu üstlenip sorunları ve çözümleri tartışacak ve belediyeye iletecektir. Belediyede yeni bir dönem başlar ancak belediye personelinde bir değişiklik olmaz. Belediyede sadece bir tek yeni birim kurulur, Halkla İlişkiler Birimi ve sadece bu birime yeni personel alınır. Ancak asıl değişiklik belediyenin karar alma mekanizmalarında olmuştur. Halk komitelerinin kurulması bir yana, belediyenin karar alma merci olan belediye meclisinin tüm toplantıları halka açık yapılmaya, belediye hoparlörlerinden Fatsalılara yayınlanmaya başlamıştır. Bir başka deyişle belediye binasının duvarları kaldırılmıştır.”

Sözü edilen ‘halk komiteleri’… Oysa bu adı vermeseler de yüzlerce belediye o gün de bugün de bu uygulamayı yapıyor. Kendi gibi olan halkla komiteler, komisyonlar kurup elli bin türlü toplantı yapıyor. Yeni bir icat değil. Hele hele belediye meclis toplantılarının halka açılması meselesi… Bugün hiç bir solcu yerini bile bilmez ama, ‘Belediye meclislerini, halkın meclisi haline getireceğiz’ der. Oysa, bu meclisleri izlemek halka açık ve ‘bedava’… Gidip, izlersin ve kendince bir gündem ve kamuoyu oluşturma çabası içine girersin. Örgütleyebildiğin gücün kadar da kamu yetkililerini dönüştürürsün… Çalışırsan mümkün, çalışmazsan hayalet yoluna çıkar…

Anadolu’dan vazgeçtim, sadece İstanbul’u anlatacağım. Mücadele alanları artık kentsel dönüşüm merkezleri. Bu mahallelerde ciddi bir mücadele ve müdahale var. Solcular burada sıkıntı yaşayan halkla beraber ve yılmadan mücadele ediyor: Ayazma, Başıbüyük, Tarlabaşı, Sulukule tam da insanca barınma ve yerleşme haklarının demokratik mücadelesini veriyor… Bu eskiden de yapılmıştı. Yani Fatsa’yla eşzamanlı olarak: Kağıthane (Nurtepe), Reşitpaşa (Özbirevler) ve Dudullu (Türkİş Blokları civarı)… Mafyadan arsalar alınmış, halka parselasyonu yapılmıştı. Bütün alt yapı hizmetlerinde üniversiteli gençlerin teri vardır. Yapılar yükselirken de, evlerde hayat sürerken de… Bir kusur (büyük kusur) kökleştirilmesi gereken temas koparıldı ve halk 12 Eylül adaletiyle başbaşa bırakıldı.


Tekrar bugüne dönersek; kentlerdeki yaşam mücadelesi sadece barınma hakkının korunması yönünde sürmüyor; kentli olmanın medeni yolları da aralanıyor: Validebağ Gönüllüleri, Gazhane Gönüllüleri, Körler Okulu Mücadelesi, Kente Karşı İşlenmiş İmar Suçlarıyla Mücadele (Park Otel, Corner Otel vd., Vapurlarımızı Vermiyoruz Platformu, Su Ticarileştirilmesine Hayır Platformu… Daha onlarcası, yüzlercesi… Hepsi birer ‘halk komitesi’ gibi çalışmakta…


Taş taş üstüne koyacaksak; bunu sürdürülebilir politikalar ve örgütlerle ete kemiğe bürünmüş halde tutabileceksek; solcuların algısını ‘birlik’ fikriyle örerek geliştirebileceksek; hayaleti kovar, gerçeğini baş tacı edebiliriz. Anılarımız saygındır ama gerçeklerimiz acıtıcıdır… Yeni Fatsalar, yeni Hopalar ve diğerleri için herkese kolay gelsin efendim…

3 yorum:

Nazmi dedi ki...

konuşur gibi yazıyorsun. bunu çok seviyorum. kolay gelsin

Adsız dedi ki...

gereksiz bir yazı, makalenin bir tarafı kesilip alınmış sonra da amacı aşan bir yazı ortaya konmuş. Fatsa hakkında ki tüm olumsuz düşüncelerini anlatmakta veya "Fatsa bugün gereksizi" vurgulayıp durmakta elbette özgürsün, liberal demokrasi sana bu hakkıda veriyor meclise gidip "izleme" hakkınıda...

Adnan dedi ki...

Eh, adı sanı belli olmayan yorumu yayımladığıma göre; -yazım kurallarına ilişkin her satırdaki hataları bir kenara bırakarak- eleştiriyi eleştirelim, bakalım ne çıkacak...
Meclis'e girenlere 'liberal' denmesi de ayrıca ketum bir yanlışı içeriyor... Sosyalist olanlar da 'kisve' altında oradalar demek ki.
Bu arkadaş Fatsa deneyimine külliyen karşı çıktığımı sanıyor. Çünkü tabularla yaşamaya alışkınlar ve işin berbat yanı alışmaya da alışmış vaziyetteler. Dönüştürmek kolay ve mümkün değil...
Fatsa yanlış değildi. Eksikti ama zaten zamanı yoktu. Darbe oluverdi... Herkes tutuklandı. Olay bu kadar. Ama 9 aylık bir mücadeleden sonra 30 yıl sonra bile hâlâ bize ışık tutmasını bekliyorsak, hamhayal peşindeyiz... Bir belediye belediye olmaklığına ilişkin görevlerini yerine getirmelidir. Fatsa'da da bu yapılmıştı. Halkı kattılar falan lafları da laf-ı güzaf... Beş işçiyle yapamazsın... Sorunu çözmüşsün, bravo... Ama aradan 30 yıl geçmiş ve öyküne öyküne 'şişinen kurbağının öküz olma hali' aşılamamış. Ayıptır ayıp... Bunca yıl sonra bir Hopa bulmuşuz; ona da sahip çıkılacağına yalancılıkla yere yıkmaya çalışmışız. Darbecilerden beter bir girişim. Bu kadar....