28 Şubat 2009 Cumartesi

BATI HEMŞİNLİ KİMLİĞİNİN İKTİSADİ, TOPLUMSAL VE KÜLTÜREL BİLEŞENLERİ; ERİVAN SUNUMU

Erivan'da bir kültür merkezinde açtığımız fotoğraf sergisinin geniş salonunda horon vuruyoruz. Horona birazdan Kırgız ve Rus Hemşinliler de katılacak. Hemşin'den giden ve Erivan'dan katılan Hemşetsiler, horona aynı dilden verilen komutla uyum sağlıyor...

Erivan'a ağustosta yaptığımız seyahat ve Hemşin Haftası etkinlikleri kapsamında sunum yapan Dr. Erhan Gürsel Ersoy* hayli ilgi toplayan bildirisinde, Pazar Hemşin civarından söz ediyor... Ankara'da bir üniversitesi öğretim üyesi olan Erhan hocanın metni aşağıda...


Hemşinlilerin, atalarının 8.yüzyılda Hamam Amatuni liderliğinde doğuda Sevan gölü civarlarından göçle geldikleri Fırtına Deresi’nin yukarı çığırlarında yer alan Dampur’u iskân etmelerine (“Hamam-ı şen” yani Hamam’ın iskân ettiği yer) atfen bu aidiyeti taşıdıklarına neredeyse hiç şüphe yoktur. Bugün Kaçkarlar üzerinde eski haritalarda geçen Tahpur mevkiindeki harabeler kim bilir belki de bu tarihe ışık tutabilecek belgeleri gizliyor olabilir. Hemşinlilerin “Geleneksel Hemşin” coğrafyasından zamanla gerek Batı’da Samsun, Sinop ve Karasu’ya gerekse doğuda Batum’a gruplar halinde göçlerinin tarihi ise Osmanlı-Rus harbi yıllarına yani 19. yüzyılın son çeyreğine rastlamaktadır.[1] Rus işgalinin ardından özellikle doğu Hemşin coğrafyasında Rusların nüfuzu oldukça fazla hissedilir. 1914–15 olayları ise bölgede Hıristiyan Hemşinlilerin varlığını tamamen yok etmiştir. Geride bugünkü Müslümanlaşmış Hemşin nüfusu kalmış bulunmaktadır.
Batı grubu Hemşinli coğrafyasının merkezini oluşturan ve Bläsing’in “Traditional Hamshen”[2] dediği Çamlıhemşin ilçesindeki mahalle köyler arasında en çok dikkat çeken hemen ilçenin batı yakasındaki Vice mahalleriyle Fırtına deresinin karşı yakasına düşen Mikrun-Kavak ve Sırt mahalleleri (Üçpareköy); derenin ana kolu ya da Makrevis mahallesi ve üzerindeki Şenyuva ve yukarısındaki köyler topluluğu ile Ayder üzerinden gelen Hala Deresi’nin iki yakasındaki Hala köylerdir. Elbette bu köylerin tasarrufundaki yaylaları da bu coğrafyaya dâhil etmek gerekir. Bu gruba Pazar ilçesine bağlı Akbucak ve diğer Hemşin köyleri ile yukarıda Baş Hemşin ile Zuga Hemşin belde ve nahiyelerindeki Hemşinlileri de dâhil edebiliriz. Bu mahalle ve köylerde oturan Hemşinli nüfusunu kesin bir rakam olarak bilmiyoruz. Zira köylere kayıtlı nüfusun önemli bir kısmı bugün Türkiye’nin birçok kentine dağılmış kalabalık bir gurbetçi nüfusu oluşturuyor. Dahası bu durum ileride göreceğimiz gibi Hemşinli kimliğinin inşasında da önemli bir unsur ya da değişken olma özelliği gösteriyor.
Batı Grubu Hemşinli kimliğinin inşasında önemli itki ve katkıları bulunan iktisadi toplumsal ve kültürel değişkenden ilki, agro-pastoral yaşam tarzlarının bir parçası olan yaylacılıktır. Hemşinlilerin dağlık ve ormanlık coğrafyalarına uyum stratejilerinin bir sonucu olarak biçimlenen mevsimlik yayla göçleri dikey (vertical) transhumans tarzındadır. Diğer bir iktisadi değişken ise, geleneksel uyarlanma stratejisinin zamanla halkın geçim gereksinimlerini karşılayacak düzeyde bir güvence teşkil edemediği iktisadi buhran yıllarında, yurt dışına göçle şekillenmiş olan ve yakın zamanlara kadar neredeyse ismi sadece Hemşinlilerle anılan pastacılıktır. Her ne kadar fırıncılık, lokantacılık ve kafeterya işletmeciliği alanlarında da Hemşinli işletmeci ve çalışanlarla sık olarak karşılaşılsa da, Hemşinlilerin özellikle pastacılıkla ün sağladıklarından kesin olarak söz edebiliriz. Öyle ki, Hemşin halkının yakın dönem tarihini, pastacılık serüvenleri vasıtasıyla anlatmak dahi mümkündür.[3] Şimdi sırasıyla bu iki iktisadi faaliyet alanının Hemşinli kimliğinin inşasındaki işlevlerine bakabiliriz
Geleneksel Hemşin köy iktisadının bir eklentisi olan yaylacılık, ne bu halkın etnik kökenlerinin ne de atalarının yüzlerce yıl öncesinde yaşadıkları eski coğrafyalarından edindikleri göçebelik deneyim ve ideolojisinin bugünkü Hemşin coğrafyasındaki tezahürüdür[4]. Bu yaşam tarzını, tüm Doğu Karadeniz için geçerli olan topoğrafya ve iklim koşullarına halkın geçimlik gereksinimleri için zorunlu bir uyarlanma stratejisinin sonucu olarak görmek gerekir. Yaylacılık ya da çobanlığı sadece belli bir etnik grup ya da etni ile ilişkili gören primordiyalist milliyetçi anlayış ya da ideoloji, bugün hala yaylacılıkla Türklük arasında tek-doğrusal bir ilişki kurma eğilimindedir. Bu Türkiye’de beşeri ve sosyal bilimlerde alanında karşılaştığımız en bilindik ve eski (ideolojik yönelimi ağır basan) yapay korelâsyonlardan biridir. Bu nedenle Hemşin yaylacılığına bakarak bu toplumu Oğuz boyu Türklerinden biri olarak göstermeye çalışmak ise bugün hala Kürt meselesinde olduğu üzere Milliyetçi Türk Tarih Tezi doğrultusunda, ulus devlet sınırları içindeki tüm etnik unsurların Türklüğünü kanıtlama çabalarının yerel ya da bölgesel yansımalarından biridir.[5] Hemşindeki transhumansın, başat olarak koyun ve keçi sürüleriyle şekillenen, yazlak ve kışlaklar arasında daimi horizontal transhümans şeklinde tezahür eden “İç Asya step nomadizmi” ile uzaktan yakından bir ilişkisi yoktur. Ancak dağılım alanı tüm Akdeniz ve Ortadoğu coğrafyasını içine alan koşullar içinde çeşitlenerek şekillenmiş, Anadolu’da izleri Batı Toroslar’da Likya ve Psidya antik yerleşimlerinden Pontos’a kadar sürülebilen kadim Anadolu dağlık bölge halklarının en eski ve köklü iktisadi ve toplumsal uyarlanma stratejilerinden birini oluşturuyordu. Transhümans ya da yaz mevsiminde köylülerin yüksek dağ çayırlarından yararlanmak üzere hayvanlarıyla birlikte organize ettikleri vertikal transhumans geleneği, muhtemelen Hemşin halkı bölgeye gelmeden önce de bu coğrafyada sürdürülmekte olan eski bir stratejiydi.[6] Bununla birlikte Hemşinliler bir zamanlar Anadolu genelinde yaygın geçim stratejilerinden birini oluşturan “yaylacılığı” Kaçkar Dağları’nın özgül ekolojik koşullarına uygun pastoral tekniklerle ve kendi kültürel gelenekleri vasıtasıyla çeşitli anlamlarla ve önem atfettikleri değerlerle donatarak, kültürel kimliklerinin ayırt edici bir unsuru haline getirdiler.
Peki, Hemşin yaylacılığının tikel ya da Hemşinlilere özgü karakteristikleri nelerdir diye soracak olursak işte bu noktada hemen söylenecek ilk şey, Hemşinin kültürel gelenekleri arasında zengin motiflerle karşımıza çıkan her yaz coşkuyla kutlanan Vartavar şenliğidir. Zira bu şenlik bu isimle ve buna ilaveten Hodoç şenliği sadece Batı Hemşin grubunun Çamlıhemşin ilçesi Hemşin halkı tarafından sadece yaylalarda kutlanır. Doğu Hemşin grubu Vartavarı kutlamazlar. Hodoc ise bu isimle sadece Hala grubu Hemşinli nüfusu tarafından Eylül başlarında Ayder’de kutlanan, ot biçme işlerini akşamları eğlenceli ve bereketli kılmaya dönük bir şenliktir. Horon, tulum ve atma türküler ise şenliklere anlam kazandıran asli sözlü folklorik unsurlardır.[7] Zira yaylalarda buluşan Hemşin nüfusu alt birimlere göre (birden fazla köy ve/veya mahalleden ve kentlerden katılımlarla) daha kalabalık ve kozmopolit olduğundan daha geniş bir toplumun bir araya gelip nüveleşmesine olanak sağlar. Dahası evlilik çağındaki gençlere eş bulma fırsatı da sunar. Bu bakımdan yayla mâni ve türkülerinde sevdalanmaya ve (yayla mevsimi kısa olduğundan) ayrılığa dair motiflere çok rastlanır.
Maalesef bugün Ayder oldukça kozmopolit bir turistik merkez haline gelince, eski Hodoc kutlamaları giderek popülerleşip turistik bir hüviyet kazanan Ayder şenliği tarafından massedilip eski önemini kaybetmiştir. Ayder şenliği, geleneksel kutlamaları, Hemşin halkının kendine özgü toplumsal-kültürel işlev ve bağlamlarından kopartarak kimliksizleştirmiştir. Bugün Ayder (Yukarı Ambarlık mevkii dâhil) artık Hala grubu Hemşin köylerinin kültürel geleneklerini sürdürebileceği bir mekân olma özelliğini kaybetmiştir. Zira turizmin yol açtığı karmaşa ve kozmopolitlik nedeniyle bu coğrafya üzerinde eski toplumun kendi geleneklerini organize etme kabiliyet ve kontrolü artık kalmamıştır. Benzer bir tehdit üst zonda, Kavrun yaylası gibi yayla turizmi ile gelişen mekânlar için de söz konusudur. Zira Hemşin yaylacılığının iktisadi önemi azalmış olsa da, izole olmalarını sağlayan coğrafi imkânları sayesinde, çok sayıda Hemşin köyünün ortak buluşma mekânları olarak yakın zamanlara kadar Hemşinli kültürel kimliğinin pekiştirilerek yaşatılmasına fırsat veriyordu. Daha da önemlisi geniş tekne vadiler içinde yer almaları nedeniyle yaylalar köylerden daha kalabalık nüfusları bir araya getirecek mekânsal kapasitelere de sahipler ve alt orman kuşağı içindeki dağınık ve parçalı köy yerleşmelerinin aksine, alp kuşağındaki yaylalar oldukça derli toplu birer köy görünümüne sahiptir. [8]
Turizmle dışarıdan denetime açık hale gelen ve turistik taleplere göre yeniden biçimlenerek farklılaşmaya başlayan yaylaların Hemşinli kültürel kimliğinin taşıyıcısı olma özelliği de artık hızla kaybolmaya başlamıştır. Zira yaylalarda süre giden düzen ve organizasyonlar, yerel toplumun iktisadi, toplumsal ve kültürel gereksinim ve taleplerinden çok, turizme yönelik dış taleplerin denetimi altına girmeye başlamışlardır. Örneğin, her yaz “Vartavar’da genç ve bekâr kızların köylerdeki çay toplama ve ot biçme işi bitince, iş kıyafetlerini çıkarıp temiz özenli kıyafetler üzerine ve bolca altın takıar takıştırıp, yine birbirinden süslü baş donanımlarıyla gruplar halinde ve türküler atarak yaylalara çıktıkları bilinir. Batı grubu Hemşin halkına özgü folklorik bir unsur olan bu Kuşiva veya Küşeve başı, pullu siyah şifon üzerine renkli ve desenli ipek şalın (şay dedikleri renkli desenli puşi) önden alın üzerinde çaprazlanarak arkada uzun ve havalı bir topuz ve kuyrukla sonlandırılması ile elde edilen bir baş donanım tarzıdır. Doğu Grubu Hemşin halkında görülmeyen bu donanım, bugün turizmin bölgeye girişiyle birlikte o denli popülerleşmiştir ki neredeyse bütün turistik Karadeniz rehber kitap ve broşürlerinin kapakları üzerine işlenen figürlerin başında gelmektedir.
Pastacılık meselesine gelince, bu meslek alanında yakın zamanlara kadar Hemşinlilerin ustalıkları ile nam salmaları, bölgesel coğrafi ve iktisadi koşulların yanı sıra, özellikle bu çalışmanın başında sözünü ettiğimiz 19. yüzyılda Anadolu’nun doğusunda cereyan eden siyasi çalkantıların yol açtığı zorunlu kitlesel göç olaylarıyla da ilişkilidir. Şüphesiz Hemşinlilerin, 15. yüzyıldan itibaren bölgedeki İslamlaştırma politikalarından, mollaların baskısından ve kıyımlarından muzdarip olarak Batum’a ve diğer Rus vilayetlerine kaçmış Hıristiyan akrabaları da vardı. Göç ve gurbetçiliğin öyküsünün buralarda yazılmaya başlanması bu nedenle sürpriz değildi. Uğur Biryol’un “gurbet Pastası” kitabında Bu göç serüvenin yaşanmış öykülerle süslü zengin anlatımlarını bulabiliyoruz. Bu göç ve pastacılık serüveni haliyle diğer etnik grupların iç göç ve gurbet öykülerinden bir hayli farklıdır. Örneğin Türkiye’deki neredeyse bütün midyecilerin Mardinli olması, Ankara sebze ve meyve halinin Haymana Kürtlerinin tekelinde olmasından da bir hayli farklıdır. Zira yurt dışına (Doğu Bloğu ülkelerine) iş göçüyle birlikte pastacılık alanındaki uzmanlaşmaları ve Bolşevik ihtilalini takiben (özellikle Stalin dönemindeki sürgün politikalarıyla) Türkiye’ye dönerek bu mesleği icra etmeye yönelik teşebbüsleri, ulusal ekonomiye diğer etnik gruplardan oldukça farklı bir eklemlenme sürecini de beraberinde getirmiştir. Pastacılık mesleği vasıtasıyla ulusal ekonomiye eklemlenmenin, klasik köyden kente göç olgusundan farkı, mesleki uzmanlaşmaları sayesinde kent varoşları veya kenar semtleri yerine, dönem itibariyle pastane ürünlerinin yegâne müşterileri olan burjuvazinin yaşadığı kent merkezlerine doğru olmasıdır. Bu nedenle ilk işletme örneklerinin isimleri de Avrupalı isimlerdi: Cafe Maya, Zürih, Milka, Flamingo gibi. Gurbet Pastası kitabının önsözünde, dönemin koşulları itibariyle bu eklemlenme sürecinin daha detaylı bir analizini yapmıştım:
…Çünkü pastaneler o yıllarda [1950–1960] ancak orta sınıf ile daha çok yüksek tabakaların tüketim kalıpları arasında yer alıyordu. Hatta bunlar arasında (Örneğin, Reyhanlar gibi) bir dönem Cumhurbaşkanlığı resepsiyonlarına hizmet vermiş olmakla övünenler dahi bulunmaktaydı. Dolayısıyla böylesine yüksek sınıftan kesimlere ve bürokratlara ürün ve hizmet sunmanın gereği olarak ona uygun bir etiket taşımayı tercih etmişlerdi denebilir. Şüphesiz bunlar arasında Avrupa deneyiminden öykünmelerle ya da esinlenmelerle seçilmiş isimler de olmalıydı. Oysa fırıncılık, farklı bir statüydü ve ekmeği alt sınıflar dâhil tüm kesimler için üretmek Hemşinli için böyle bir statü ayrıcalığı bahşetmiyordu ve dolayısıyla Kaçkar fırını gibi yerel isimler konmasında da bir sakınca yoktu. Ama pastacılık, yüksek sınıftan insanlarla münasebetin gereği olarak farklı bir statüye ayrışmayı getiriyordu… Ancak yerel kültürel kimliğin yani farklılıkların gizlenmesinin çok daha önemli bir nedensel açıklaması bulunuyor: Hemşinlilerin kültürel farklılıklarını ön plana çıkarmadan toplumsal hayata asimile olmaları. İşte bir meslek grubu halinde örgütlenmeleri nedeniyle Hemşinliler toplumsal sisteme [sorunsuzca ve kolayca] asimile olma yolunu seçmişlerdi ve Hemşin seçkinlerinin etnik kimliklerini gizleme yönündeki katı tutumlarının nedeni buydu. Hemşinliler, pastacılık sayesinde ulus-devlete entegrasyonlarını kolaylaştıracak uygun bir [mesleki] örgütlenme biçimi elde etmişlerdi ve önceleri “akraba ve hemşeri dayanışması” ile başlayıp gelişen süreç, kapitalistleşme ve örgütsel bağların gevşemesiyle birlikte yabancı (Hemşinli olmayan) unsurların geçişine izin verdi. (Biryol, 2007: 15-16).
Diğer gruplar açısından bunu söylemek ise pek mümkün değil. Gurbetçilik ve bunun ucunda bir zamanlar en ideal meslek olarak pastacılık sadece Hemşinli gençlerin gelecek ve kurtuluş umudu olarak bir arada değer kazanmaktaydı. Bu Hemşinli olmanın umudu olduğu kadar gurur kapısıdır. Göç ve gurbetle kaderi bağlanmış Hemşinlilik gururu, genç yaşta erkek çocuklarını pastacılık sanatını öğrensin diye gurbete göndermiş olan gözü yaşlı anaların buruk bir gönençle dile getirdikleri “gurbet uşağı” betimlemesinde saklıdır. Öyle ki, gurbete gidip para kazanmayana kız dahi verilmez:
“Köyde oturan erkeğe kız vermeyiz. Gurbete gidip para kazanacak, ev bark sahibi olacak ki evlenebilsin (Balıkçı 1997: 51).
Hemşin halkı günümüzde kentlerde nam saldıkları pastacılıkla ilgili o gururlu gurbetçi geçmişlerinin artık sonuna geldiklerini, süpermarketlerin pasta işine de girmeleri nedeniyle pastacılığın artık eski cazibesini kaybettiğini söylüyorlar. Gerçekten de örneğin başkent Ankara’da, sadece yaşadığım semt Kavaklıdere’de Meram, Puding, Fidan pastaneleri birer birer kapandılar. Reyhanlar’ın en son kafe’ye dönüştürdükleri dükkânlarını daha ne kadar süre açık tutabileceklerini bilmiyoruz. Ankara’nın popüler caddelerinden birinde olduğundan Tunalı’daki Flamingo pastanesi hala ayakta. Ama Kızılay’daki şubesi kapandı. Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Dahası Ankara’nın en seçkin lokanta işletmelerinden Makrevis’li Şişmanlar’a ait Washington restoran da (Elazığlılara) el değiştirdi. Beklide bu nedenlerle son yılarda kentlerden memleketleri Hemşin’e dönerek yayla turizmiyle uğraşmak, özellikle işsiz kalan gençlerin yeni umudu oldu diyebiliriz. Bu yeni oluşum kentlerdeki okumuş ve iş güç sahibi (belli bir gelir ya da sermaye sahibi) Hemşinlilerin (Çinçiva’da Fırtına Pansiyon ve A. Vice’ Ekodanitap gibi) kendi memleketlerinde pansiyonculuk ve doğa turlar organizasyonları gibi girişimlerine de olanak sağlıyor. Özellikle okur-yazar ve entelektüel Hemşinlilerin büyük kentlerden (kentlerin gürültülü, sağlıksız, gerilimli hayatından) kaçarak kendi memleketlerine dönme isteği ve girişimleri, Hemşinlilik bilinci gibi Kaçkar doğasının koruma bilinci açısından umut verici bir gelişme olarak görülebilir. Ancak şimdilik turizmin iştah kabartan parasal getirileri, bu iki bilincin önünde gidiyor ve hızla yerel iktisadi yapı ve ilişkiler gibi toplumsal-kültürel ilişkileri de çözmeye devam ediyor.
Bugün Hemşinlilerin kendilerini nasıl algıladıkları konusuna gelirsek, Ermeni kökenli olmak gibi zor bir etiketi taşımak ile, tüm doğu Karadeniz halklarıyla birlikte Laz steorotipleştirmesi içine sokulmak arasında kaldıkları söylenebilir. Zira ilki pastacılık sayesinde sorunsuzca eklemlendikleri ulus devletin resmi ideolojisi ile sorunlu hatta çatışmalı bir seçeneği oluştururken, diğeri kendilerini ezelden beri ayrı tuttukları komşularıyla bir tutulmak anlamına gelmektedir. Üstelik Hemşinliler adları birlikte anılmasın diye Lazlarla hala kız alıp vermekte çekice görüyorlar.
Batı Hemşin grubunun kimlik algısındaki sorunlu alan, etnik kimliklerinin tarihsel arka planıyla ilgili ciddi bir toplumsal hafıza kaybıyla malul olmasıdır. Gerçekten de geçmişte yaşanmış veya tanıklık etmiş olunan toplumsal bir travmayla ilişkilendirilebilecek denli bir hafıza kaybıyla karşılaşıyoruz. Çok can alıcı ve burada girmek istemediğin 1914–1915 olaylarının bu coğrafyada nasıl cereyan ettiği elbette bir “sır” olarak duruyor. Ancak, Hemşin halkının büyük bir kısmının Karadeniz genelindeki İslamlaştırma ve Türkleştirme politikalarıyla tehcirden çok önceleri din değiştirmiş olarak etnik kıyımdan kurtulduklarını söyleyebiliriz. Bununla birlikte de Hıristiyan komşu ve akrabalarının akıbetini tanıkları olarak yaşadıkları travmayı gösterebiliriz. 1990 yılında doktora tezimin alan çalışması sırasında bu konuda aldığım tek malumat, Ayder’de pansiyonlarında kaldığım yaşlı bir kadının anlattığı, o yıllarda çocukluk çağını idrak eden kendi kuşağından insanların, Elevit’te oturan son birkaç Hıristiyan haneyi jandarmaların boşaltıp götürdüklerini ve arkalarından el salladıklarını hatırladıklarından ibarettir. Günümüzde AB süreciyle tekrar alevlenen soykırım tartışmaları ve özellikle yeni toplumsal travmamız Hrand Dink’in öldürülmesinin ardından şüphesiz Hemşinliler haklarındaki iddialara daha da büyük bir hassasiyet gösteriyorlar ve temellendirilmesinde ve özdeşleşmekte güçlük duydukları bu kökenle barışık hale gelmeleri, ortam demokratikleşmediği sürece çok güç görünüyor. Ama en azından şu açık ki kendi kimliklerini geniş Laz steorotipleştirmesinin dışına çıkarmalarına yetecek denli elle tutulur ve gözle görülür kültürel kimlik farklılıkları var ve fizyonomik açıdan dahi benzemedikleri Lazlarla da Ayder’de gelişmekte olan turizmden kimin daha çok pay alacağı “kavgasından” başka bugün alıp veremedikleri bir şey bulunmuyor. Transaksiyonalist yaklaşımla çözümlenecek olursa, bu elbette iki halkın çok eskiden beri rekabetçi değil de birbirlerini destekleyici (tamamlayıcı) iktisadi uzmanlaşmaları sayesinde mümkün olmuştur. İki halk birbirlerinin uzmanlaşma alanlarına girmeyip, mock fighting düzeyindeki sözlü rekabetten öteye gitmeyen atışmalarla, çatışmasız bir şekilde, gizli bir uzlaşmayla etnik sınırlarını sürekli yeniden inşa edip koruyabildiler.
Dışarıdan Hemşin halkı ve kültürünün nasıl algılandığı konusu ise, bugüne kadar çalışılmamış bir konudur. Ne ki Hemşin coğrafyasına eskiden Kaçkar dağları ekspedisyonları için gelen yabancı grupların raporlarından bazı bilgilere ulaşmamız mümkün görünüyor. Örneğin, Fedden ve Goodfellow ‘a ait 1960’lı yıllarda Kaçkar dağlarına yönelik bir ekspedisyon raporunda Hemşin erkeklerinin ekspedisyona “şerpalık” etmeyi (yani yük taşımayı) reddetmeleri üzerine yöre erkekleri hakkında “aristokrat tavırlı” betimlemesinin kullanıldığını görüyoruz.[9] Aynı raporda kadınların “tavus kuşları” gibi süslü başörtülerinden de söz ediliyor. Yabancılar, erkeklerin değil de kadınların –üstelik bu kadar süslü kıyafetler içindeyken- sırtlarında iple ya da sepetle ağır yük taşıyor olmalarını epeyce yadırgamış olsalar gerek. Ne ki, bu manzara bugün Türk kamuoyu ve medyasında dahi hâkim bir klişedir ve sürekli çalışan, erkeğine hizmet eden Karadeniz kadınına karşılık, çalışmayarak kahvede vakit geçiren ve kumar oynayan Karadeniz erkeği kalıp yargısı, hala çok yaygındır. Rize’nin kıyı köylerinden biri olan Sümer’de çay işletmelerindeki iş bölümü ilişkilerini incelemiş olan Hann’ın (1990: 4-5), erkeklerin çay üretimindeki rolleriyle ilişkili gözlem ve analizleri şöyledir:
“…çay üretimine geçişten önceki dönemlerde, erkeklerin bölgesel ekonomik faktörler ve nüfus baskısı nedeniyle başka bölgelere göç etmeleri sonucu yöredeki tüm ekonomik uğraşıları kadınların üzerine kalmıştır. Sanılanın aksine erkekler boş durmamaktadır; çayın ekonomiye girişinden sonra, başka bir işi olmayan erkekler pek âlâ çay üretimiyle ilgili işlerde, hatta çoğunlukla kadınların yaptığı, çay toplama ve taşıma işinde de çalışmaktadır. Köyden birçok erkeğin aynı dönemde yöredeki çay fabrikalarında, geçici işçi statüsünde el emeğine dayanan işlerde çalışmalarının, çayla ilgili işlerin yoğunluk kazandığı dönemlerde çay bahçelerinde erkeklere rastlanmamasını anlaşılır kılmaktadır.”

Benim çayın ekonomiye girişiyle birlikte köylerde kalan işsiz ya da gurbete çıkmamış Hemşin erkeklerinin işgücüne katılımlarıyla ilgili gözlemlerim bundan pek farklı değildir. Bunun bir istisnası pastacı işletme sahibi Bağkur emeklisi erkeklerle, devlete ait hizmet sektöründe çalışıp emekli aylığı olan erkeklerdir. Gurbette çalışan genç erkeklerden yazın köylerine izinli geldiklerinde ot biçme, evin onarımı, odun tedariki, hayvanların veterinere götürülmeleri, yaylaya çıkış erzak hazırlıkları gibi işleri görmeleri hala beklenen şeylerdir. Hemşin’de erkeğin statü ayrışmasını sağlayan esas meslek pastacılıktır. Birçok okumuş, yüksek okul diplomalı Hemşinli kadın ve erkekler sayılmazsa, kente yerleşmiş Hemşin kadını ancak dükkânda tezgâhta oturabilir:
“…[Erkekleri gurbette olduğundan] Yaz kış Hemşinde kalan diğer hane üyeleri, özellikle kadınlar ise günlük rutinin yanı sıra çay dâhil tarıma dayalı üretimin asıl taşıyıcılarıdır. Odun, ot ve gıda maddeleri gibi ağır yüklerin taşıyıcısı da çoğunlukla kadınlardır. Ancak, onlar daha çok erkeklerinden onlara düşen destek ve güvenceleri yerine getirmedikleri zaman yakınırlar. Yani gurbetten para göndermedikleri, ot biçmeyle ve yaşlılarının şikâyetleriyle ilgilenmedikleri zaman. Bir Hemşinli kadına, “her işe sen koşuyorsun, kocan neden sana yardım etmiyor, yükleri neden ona taşıtmıyorsun?” diye soracak olursanız kendisinden genellikle şöyle bir karşılık duyarsınız: “O bütün yıl şehirde çalıştı, para kazandı, ailemizin direğidir. Şimdi tatilde, dinlenmek hizmet görmek hakkıdır.” Elbette kadın bu dinlenme hakkını kendinde görmeyen ve her zaman çalışan bir cinsiyet olarak eşitsiz bir konumdadır. Ama erkeğine yük taşıtmayacak kadar onun gurbette edindiği statüye de saygılıdır…” (Biryol 2007: 18-19)

Son yıllarda yerel kültürel kimliklerin önem kazanması süreci açısından Hemşinlinin durumunu inceleyecek olursak; bu sürecin oldukça somut (nesnel) tanıklıklarından söz edebilirim. Turizmle birlikte daha doğrusu 1990’larda gelişen yerel kimlikleri pazara sürme modasının artmasıyla birlikte kentlerdeki Hemşin pastane ve lokantalarında da tabelalar değişmeye başladı. Örneğin oturduğum semtte kapanmadan önce Esat’taki Puding pastanesinin tabelası indirilip yerine Palovit asıldı; üstelik yaylayı sembolize eden figürlerle. Nayla, Serender, Pilita, pastane ve lokanta isimleri oldular. Dahası bir gün Nenehatun’da Hatun pastenesine servis yapan station vagon bir arabanın arka camında italik ve elyazısı harflerle Hemşinli yazısını gururla yazacak kadar cesaret kazandıran bir gelişmeydi ve bu bugün de devam ediyor. Ancak “o tulumla konuşan gururlu insanlar”dan söz edildiğinde yaşlılar gençleri bu çemberin dışına iterken ve Hemşinliliğin yozlaşmasından yakınırken, gençler de Hemşin coğrafyasını bu güne kadar kendi kaderine terk etmekle ve hiçbir yatırım yapmamakla suçladıkları yaşlı kuşağın gelecek Hemşinli nesillere pek bir şey bırakmadıklarından yakınıyorlar. Bu arada yaşlıların bağnazlığından da dem vuran, Hemşinliliğin tarihi arka planına meraklı daha yürekli okumuş bir genç kuşak ta milliyetçi tezlerden, doğmalardan örülü o eski köhnemiş “gövdeyi” zorlayıp geçmeye daha istekli görünüyorlar.
Sonuç Yerine
Doğu Karadeniz’in etnik ve kültürel çeşitliliğinin ortaya çıkarılmasında, Zugaşi Berepe ile geçen yıl kanserden yitirdiğimiz Kazım Koyuncu’nun, Birol Topaloğlu, Grup Helesa ve benzeri yürekli entelektüel ve sanatçı insanların önderliği ile uyanan bilincin verdiği –tüm korku kültürü senaryo ve tehditlerine rağmen- cesaretin bunda şüphesiz büyük payı var. Vova grubunun kurulması ve Hemşin Ermenicesiyle ezgiler seslendirmeleri de aynı yürekli girişimin bir parçası oldu. Yaşadığım topraklarda bugünlerde yükselen milliyetçilik dalgasında, Türkiye’nin çeşitlilik içinde birlik bilincine doğru uyanışının önüne geçme çabalarının önemli bir rolü var. Doğu Karadeniz bölgesi bu bakımdan en hassas coğrafyalardan birini oluşturuyor. Rahip Santoro ve Hrant Dink cinayetlerinin faillerinin bu bölgeden çıkması muhakkak bir tesadüf değildi. Türkiye üzerinde dış güçlerin ve özellikle toprakları üzerinde hak iddia eden grupların ciddi plan ve tezgâhlar kurdukları dedikodu kültürü ile yaratılan infial, Karadeniz’de işsiz ve medya vasıtasıyla yayılan şoven milliyetçilik ve şiddeti özendiren yayınlarla bombardımana uğrayan gençler, bu cinayetleri planlayan güçler ve örgütleri (Ergenekon gibi) için kullanılmaya hazır tetikçiler haline getiriliyorlar. Muhtemelen buraya davet edilişimizin gerçek amacı konusunda akademik çevremden birçoklarının kafalarındaki soru işaretlerini veya şüpheleri dağıtmak, Türkiye’ye döndüğümde de pek mümkün olmayacak. Ne ki, Türkiye genelinde akademia, statükonun bir parçası olmaya devam ettiğinden, bu benim için pek de şaşırtıcı gelmiyor. Aslen mübadele ile kültürel köklerinden sökülüp Balkanlardan Anadolu’ya getirilmiş bir toplumun üçüncü kuşaktan üyesi olarak Samsun doğumlu olmak dışında Hemşinlilerle doğuştan bir akrabalık bağı bile olmayan bir kişi olarak bu misyonu bir akademisyen olarak üstlenmekten gurur duyuyorum. Korku kültürünün ve şiddetin söz sahibi olmayacağı bir gelecek için daha cesurca ortaya çıkmak gerektiğini de savunuyorum.

Yararlanılan Kaynaklar:
Balıkçı, Gülsen (1997) “Rize/Pazar/Akbucak, Ortayol ve Uğrak Köylerinin Etnik Yapıları.” (Basılmamış yüksek lisans tezi), Ankara: A.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Halkbilim Anabilim Dalı.
Biryol, Uğur (2007) Hemşinliler, Göç ve Pastacılık: Gurbet Pastası. İstanbul: İletişim Yayınları.
Bläsing, Uwe (2001) “Some aspects of Armenian-Turkish language contacts.” Paper presented at the International Conferance on Armenian Dialectology, Stepanakert, August, 11 -12.
Bryer, Anthony (1975) “Greeks and Turkmens: The Pontic Exception.” Dumbarton Oaks Papers, XXIX,, 115-151.
Ersoy, E. G., (2003) “Herkesin Türklüğü”ne Dair Yerel Yansımalara Örnekler: Lazlar ve Hemşinliler.” Toplum ve Bilim, 96, 75 - 92.
Ersoy, E. G., (1995) "Hemşinli Etnik Kimliğine Antropolojik Bir Bakış." Birikim, 71 -72 (Etnik Kimlik ve Azınlıklar Özel Sayısı), 139-143.
Fedden and Goodffellow (1964) “Kaçkar (North Eastern Turkey).” Alpine Journal, LXIX, 129 -132.
Georgeon, F. (1995) “Bölüm XIII: Son Canlanış (1878-1908) s.145-211.” Osmanlı İmparatorluğu Tarihi II, Yayın Yönetmeni: Robert Mantran, (Çeviren: Server Tanilli). İstanbul: Cem Yayınevi
Hann, Chris M. (1990), “The Sexual Division of Labour in Lazistan.” (Paper Prepared for the Workshop), Culture and the Economy: Changes in Turkish Villages. London: S.O.A.S. (25th May 1990).
Kırzıoğlu, Fahrettin (1966) “Eski-Oğuz (Arsaklı-Part) Kalıntısı Hemşinliler.” Türk Folklor Araştırmaları, X, 201, Yıl:17, 4099-4104.
Shahnazarian, Nona (2003) “Nomadic Identity: the Case of the Hemshils (Hemshins)” Paper presented to “Hamshen Workshop 2003” Leiden: Leiden University, Dept. Of Comparative Linguistics, (23-24 September 2003).
Soysu, Hale (1991) “Hemşinliler: Tulumla Konuşan Gururlu Insanlar.” İkibin’e Doğru, 41: 44 - 47.
Ulusoy, Duygu 2002 Çamlıhemşin Yöresi Hemşin Halkının Toplumsal Yaşamında Tulum ve Horon’un Yeri ve İşlevleri.(Basılmamış Yüksek Lisans Tezi). Ankara: H.Ü. S.B.E.
* Assistant Professor, Hacettepe Üniversitesi, Antropoloji Bölümü.
[1] Geogeon, F. (1995: 175) 1878 ile 1914 yılları arasında özellikle Hıristiyan (Ermeni, Rum, Arap) olmak üzere 300 bin insanın Osmanlı İmparatorluğunu terk ederek, Rusya’ya sığındığını (özellikle Ermeniler söz konusu olduğunda) ya da Birleşik Devletlere gidip, talihlerini denemeye kalkıştıklarını söylemektedir.
[2] Bkz. Bläsing, Uwe, August 11-12, 2001.
[3] Örnek bir çalışma, geçtiğimiz yıl İletişim Yayınları tarafından yayımlanan Uğur Biryol’a ait Gurbet Pastası kitabıdır.
[4] Her ne kadar Nona Shahnazarian, Krasnodar Hemşinlilerinde göçebeliğin bu bölge Hemşinli kimliğinin ayırıcı unsuru olduğunu ileri sürse de, Türkiye Hemşinlilerinde böyle bir göçebelik ideolojisi ya da göçebelikle ilişkilendirilen bir kimlik algısı bulunmamaktadır (Shahnazarin 2003)
[5] Kırzıoğlu (bkz 1966: 4100) ismi özellikle Laz ve Hemşinliler üzerine bu milliyetçi tarih tezinin bölgede kapsamlı bir propagandisti olarak literatürde sık olarak karşımıza çıkıyor. Kırzıoğlu, yerel muharrir ve ileri gelenler üzerinde de etkin bir figür oluşturduğundan, fikirleri, etnik bilincin uyanmasına yol açabilecek tezlerin sızmasını engelleyici milliyetçi bir gövde (corpus) oluşumuna da hizmet etmiştir.
[6] Bu konuda bkz., Bryer (1975)..
[7] Hemşin horonuyla tulumunun işlevleri üzerine detaylı bir çalışma için bkz., Ulusoy, Duygu, 2002.
[8] Sadece Kavrun yaylasında, biri Pazar diğerleri Çamlıhemşin ilçesinden gelerek buluşan üç köy ile üç mahalleye ait 154 hane bulunuyordu ve bu hanelerden 92’si 1990 yazındaki alan çalışmam sırasında yayladaydı. Bu hanelerdeki toplam nüfus ise olağan koşullarda 240 iken; şenliklerde bunun üç, dört katını geçiyordu. Yaylalar yaz sezonunda aşağıdaki köylerin birçoğunun toplam nüfusundan da daha kalabalık nüfuslara ulaşmaktaydı (bkz. Ersoy, 1994: 56)
[9] Fedden and Goodffellow (1964) “Kaçkar (North Eastern Turkey).” Alpine Journal, LXIX, 129-132.

Hiç yorum yok: